FEEDJIT Live Traffic Feed

MEVLÂNÂ VE ŞEB-İ ARÛS

18.12.2007



































Negoftemet merov ancâ ki âşnât menem

Derîn serâb-ı fenâ çeşme-î hayât menem




Oraya gitme demedim mi sana,

seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî



Mânâ sultanları aynı zamanda söz sultanlarıdır da. Mevlânâ Hazretleri de bu sultanlığın sertâcı olsa gerek.

Dün bir televizyon kanalında Mevlânâ Hazretlerinin vuslâtının seney-i devriyesi nâmına tertîb edilen Şeb-i Arûs temâşâsını izledim. Temâşâyı kasden kullandığımı belirteyim. Çünkü maalesef cilâcılık alışkanlığı, yüzeyselcilik belâsı burda da kendini fazlasıyla gösteriyordu.

Zemin mükemmel, teknik imkânların elverişliliği had safhada, sunucuların vazifelerini icrâda gösterdikleri âzami cehd o kadar belirgin ki rahatsız edici olduğunun farkında bile değiller. Kadınlı erkekli grupların vaziyetine bakılınca hissedilen bu yüzeysellik daha da fazla farkediliyor.
Mûsîki icrâ heyeti de mûsîkinin gereklerini yerine getirmede hayli başarılılar.

Ancak; mesele nedir peki bu kadar olumlu sözler sarfediyorsam?


Mesele, tüm bu olan bitenlerdeki ruh eksikliği. Samimiyet eksikliği. Özden mahrum kabukta kalmış şahısların ortaya koydukları eserden hangi içtenliği, hangi kalbe tesir edici güzelliği görebilir ki aklı başında, gönlü açık herhangi biri.


Mevlâna Hazreteleri de ne yazık modernite illetinden payını aldı. Özünden gayrı her şeyin muhafaza edildiğini bilse, tekrar be tekrar demez miydi "ben tümünüzden bîzârım, ben bütün yaptıklarınızdan bîzârım, ben sizin kabukta kalan anlayışınızdan bîzârım". Demez miydi? Derdi.

Bana hep soğuk geldi ta en başından bu yana Mevlânâ Hazretlerinin böyle her kesimden, her dinden insanın diline dolanmış olması. Hiçbir zaman kabul etmedim bu çabalarda bir hüsnüniyet bulunduğunu. Bu son şeb-i arûs temâşâsında da bu haklılığımı görmek, hem üzüntüye hem iç rahatlığa sebeb oldu.

Mevlânâ Hazretleri, kendine yüklenen tüm sıfatların hepsinden evvel, bir velîdir. Velâyet hakkında bir bilgisi olmayanlar yahut velâyet muhalifi şahısların ne kadar tavsifi varsa O'nun hakkında, O, hepsinden de berîdir, hepsinden de arıdır. Nasıl ki Hazreti Peygamber, kendine atfedilen sıfatların hepsinden önce resul ise, peygamber ise, aynen Hazreti Mevlânâ da, tavsif edenlerin tavsifinden uzak, bir Hakk âşığı, bir velî kuldur. Gayri hükümler ve sahipleri, hüsnüniyetten uzak, ardniyetli ve Mevlâna'nın kendilerinden "bîzâr" olduğu kişilerdir.


0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin