FEEDJIT Live Traffic Feed

LÜTFEN HAKKA HÜRMET EDELİM!

28.02.2008

Mümkün olduğu kadar hak sahiplerinin hakkını teslim etmeye hakkım olmayan şeylerden de uzak durmaya çalıştım bu güne kadar. Çünkü hakkın kudsiyetine inandım. Çünkü hakkın, ancak ve ancak sahibiyle hayatiyeti olduğuna, sahibinin haricinde yahut sahibinin rızası haricinde her ne şekle girmiş olursa olsun hayatiyetini yitirdiğine inandım. Ve buna sebep olmanın da büyük mesuliyet getirdiğini, hatta öyle ki, Yaratan tarafından dahi hiçbir şekilde affedilmediğini öğrendim.

Yaklaşık on gün evvel bir sitede AĞLAMAK isimli yazımın büyük bir kısmının aynen alıntılandığını ancak alıntı olarak belirtilmediğini, isim ve link verilmediğini görünce doğrusu üzüldüm. İnsanları sözle bile olsa incitmek adetim olmadığından, bekleyip, bu hatanın düzeltilmesini umut ettim. Ancak, iki gün önce başka iki sitede de aynı yazımın alıntılandığını, isim yahut link verilmediğini görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Kimseye sözüm yok. Kimse bu yazılardan alıntı yapamaz diye notum da yok. Ancak hakkının saklı olduğunu belirtir bilindik ibare, sayfanın en altında mevcut. Benim itirazım, yazının sanki alıntıyı yapan şahsa ait imiş gibi yer alması mezkur yerlerde. Bu ayıp birşey. Bu cidden ayıp birşey. Elbette herkes başka sitelerden yararlanabilir, kaynak olarak kullanabilir. Ama, en azından bir link yahut isim verilmeli değil mi? Hadi izin almayı bir kenara bıraktık.

Bu arkadaşların bu yazıyı okuyacaklarını biliyorum. Ve ben onlara ulaşmadan bu meselede doğru olanı yapmalarını umuyorum.

Hakkı, hak sahibine teslim etmek, hakkaniyetli olmak, her şeyden evvel insanlığın şiarından değil midir?

Lütfen, hakkınızı koruyunuz, hakkınızı koruduğunuz gibi, başkalarının haklarına da hürmet ediniz.


TOPLU HİPNOZ YAHUT HAADİ BE!

25.02.2008



Uzunca bir zaman evvel, sıradışı hususiyetlere sahip bir arkadaşımın, mutad hale gelmiş bir sohbet ortamında, muhabbetin tam ortasında "haydi sizi hipnoza sokayım!" cümlesini sarfetmesiyle, herkesi tedirginlikle zincirlenmeye çalışılan bir merak hissi kaplamıştı. Hazır bulunanların çoğu hipnozun ne olup olmadığı hususunda az çok mâlumâta sahipti. Bu işin öyle hafife alınır bir tarafı olmadığını hatta acemi ellerde tehlikeli sonuçların görülebileceğini de biliyorduk en azından.

Ben pek hevesliydim ve ilk olarak bana uygulasın istedim hipnozu. Ancak benden daha heveslisi de vardı. Neyse, odanın sessizliğinde sadece arkadaşın tok sesi ve hipnoz cümleleri duyuluyordu. Biraz sonra, denekin hipnozun etkisinde olduğunu rahatlıkla anlıyorduk. Kısa sürdü. Ardından sıra benimdi ve pek hevesli bir şekilde arkadaşın derinden gelen sesine ve kara kaşlarının gölgesinde daha da karalaşan kara gözlerine teslim ettim kendimi. Lakin, benim bilmediğim birşey vardı. Ben hipnoz için uygun değilmişim. Arkadaş ne kadar uğraştıysa da, bir türlü olmadı. Telkine pek açık olmadığımı söyleyerek, beni üzdü. Aslında o zaman bir süre için bunun bir eksiklik olduğu hissine bile kapıldım nedense. Herkesin var benim niye yok, gibi yani. Ama işin aslı başka imiş. Daha usta bir elde, biraz daha zorca da olsa ben de hipnoz edilebilirmişim, dedi en son.

Bugün, televizyonlarda sık sık karşılaştığımız bir reklamı izleyince hatırladım bu hâdiseyi. Büyük bir bankanın reklamı. İnsanların tepelerinde arabalar, bilgisayarlar, cep telefonları falan uçuşuyor ya hani. Bir de geride, dinleyenleri jiletle haşır neşir olan şarkıcının boğuk sesi. Bildiniz. Evet. İşte o reklam ve o şarkıcının tekrarlayıp durduğu iki kelime.

Hipnozun bu kadar alenî ve geniş kitleleri ihâta edecek şekilde yapılması kime ne kazandırıyor, kime ne kaybettiriyor? Hatta bunun da ötesinde, bu iki kelimenin ifade ettiği geniş manânın içine neler dahil ediliyor, edilebilir, edilmekte, edilecektir?

Tuhaf ama, bu reklam bana çok açık bir şekilde, başka mesajlar içeriyor gibi geldi.

Ama ne?


EYVALLAH!

20.02.2008

Biliyorum. Sevgili merhamet diyarının sakinlerinden değildir. Bu yüreğin çırpınışları beyhûdedir. Sürmenin kör gözlere ne faydası var ki!

Delilik yahut rüsvay olmuşluk, umurundamı zannediyorsun mecnûnun! Bir kere bu yola girdin mi, peşinen kabullendin demektir zaten bunları. Vazgeçmek mi? Nasıl olsun? Hiç zenci, yıkamakla beyazlaşır mı?

Halkın zannı kendine aittir. Zan sahipleri zanlarından da yine kendileri mes'uldür. Ve zannın hükmü de herşeyi bilenin hükmü yanında koca bir hiçten ibarettir. Öyleyken, ha deli olmuşum ha veli. Biz bizi sevenin, biz bizim sevdiğimizin hükmüne gönül bağlamışız. Hüküm ona aittir. O lâl dudağından belâ da verir, şifâ da. Vallahi, belâya da canımız kurban şifâya da...

Kınayanın kınamasından korksa idik, ayıplanmaktan yahut rüsvay olmaktan çekinse idik, o gülün yapraklarının her kıvrımına, bin cân fedâ etmek ahdinde bulunur muyduk hiç? Biz ahdimizde sâdığız. Sevgili de ahdini unutacak değil elbet!

Ahdinin hediyyesi kâh zülfünün belâlara garkeden zulmet dolu kıvrımları, kâh güneşi dahî haclinden sarartan göz kamaştırıcı zarif tebessümleri olur.

Öylesi de hoş, böylesi de...

Yeter ki, Sevgili nazarını düşürsün üzerimize...

SUYUN ALTINDAN MEKTUP -NİZAR KABBANİ-

17.02.2008

dostumsan şayet
bana yardım et
sana varmak için
yahut
sevgilimsen
yardım et şifa bulmam için

bilseydim eğer sevdanın
tehlikeli olduğunu cidden
sevmezdim
bilseydim eğer denizin
derin olduğunu gerçekten
yüzmezdim
ve eğer bilseydim nihayetimi
başlamazdım

kaviysen eğer
beni çıkar bu denizden
çünkü yüzme sanatını
bilmiyorum ben

gözlerindeki mavi dalga
sürüklüyor beni derinliklere
mavi
mavi
yok başka birşey
mavi renkten başka
ne aşkta tecrübem var
ne sahibim bir kayığa
eğer senin için
varsa
bir kıymetim
tut elimden
çünkü
aşığım ben
baştan ayağa

nefes alıyorum suyun altında
boğuluyorum...
boğuluyorum...
boğuluyorum...


Çeviri: Mahmut ÇETİN
25.11.06 Kilis

GİDEN SEVGİLİYE MERSİYE

kanı çekilmiş çocuk yüzlü dilberdin
fecre dökülen ilk ışıkların aydınlattığı
titrek bir tebessümdü tek verdiğin
okşarken ölümün soğukluğu alnını

her sabah, altın gülüşün ışıtırdı yeryüzünü
bazen kuşlarla dolaşırdın, dudağında şarkılar
mavi göklerden melekler süzülürdü
ve seni dinlemeye gelirdi, hayran ruhlar

hayat, kudurmuş bir deniz gibi
alıverdi diplere girdabiyle seni
dikene düşmüş narin bir kelebek misali
çırpınıp durdun acıyla, yıllarca sevgili

geldin, bir dağ gibi durdun karşımda
öylece umarsız, sevinçsiz yüreğinle
bilmedin kim sever, kim vurgun sana
yaşarken gri bir hüzün bulutu yüzünde

ne doygunluk buldun ne bir zevk dünyada
elemle yoğrulmuş hamurun senin
hep bir nûr aradı gözlerin boşlukta
sonunda yorgun düştü incecik tenin

sessizce kayboldun, gözlerden habersiz
şimdi, yanağından öptüğün ak dağlardan
al gelincikler kaldı, biteviye fışkıran
bir de hayâli gözlerinin; iri ve fersiz

kime ne, senden bir yol çıkarmış aşka
beslenirken arsızlıkla pörsümüş bedenler
kime ne, aşkınla hayatım dönmüş tûfana
ölüm döşeğinde bile, kabarıkken şehvetler

geceye gizini veren kokusu kaldı saçlarının
keskin acılarla kana bulanmış dudağın
ve sen kayıp giderken, başın hülyâlı
virân bir akılla bıraktın bu âşığı

bir güz akşamıydı, ansızın solan güneşle
incecik bir tüy gibi, devrildi zarif bedenin
çıldırdı herşey; ay, güneş, aşk, gece,
ve ben şimdi sevgilim, sınırındayım cinnetin.



Mahmut ÇETİN
23.09.94 Ankara

ÂB-I HAYAT

16.02.2008

seher vakti bir ney sesi
ahu gözlü sevgiliyi
tutup sarı perçeminden
sonsuzluğa sevkeyledi

hayal mi hakikat mi
efsun dolu sinesini
aşkın yedi vadisinde
ateşlere garkeyledi

gözler gördü gönül sezdi
bu bir demdi böyle geçti
ab-ı hayat çeşmesinden
sevgiliyi bilen içti.



Mahmut ÇETİN
11.10.06 Sivas

ANKARA'DA YAĞMUR

10.02.2008

gidenler_ankara'da yağmur

"... 10:35

Akçağ Kitapevi karşısındaki pastanede...

Pandora'da (sonradan Köksallar oldu) iki peynirli poğaça ve ılık bir fincan çay. Sarı ışıklı tentenin altında kırmızı, kirli, yer yer tavsamış örtüyle alelade düzenlenmiş yuvarlak masanın üzerinde şekerlik, küllük, bej renkli fincan ve yeni satın alınmış kitaplar, fotoğraf makinesi, bir paket henüz açılmış sigara ve gözlerimin önünde, hızlı adımlarla, donuk yüzlerle sokağı geçip giden şemsiyeli, şemsiyesiz, aceleci, biryerlere yetişme ve yağmurdan korunma güdüsüyle koşuşturup duran bir yığın insan.
Yağmur insanlar kadar aceleci değil. Hafifçe ıslatıyor sadece. Tentenin üzerine düşen damlaların melodisine, Barış Manço'nun uzaklardan gelen belli belirsiz duyulan bir şarkısı karışıyor...

Unutma ki dünya fani
Veren Allah alır canı
Ben nasıl unuturum seni
Can bedenden çıkmayınca

Yağmur damlalarının tenteye düşerken çıkardığı hafif tempolu melodi ve bu şarkı, havadaki kurşuni rengin ağırlığını ve hüznünü arttırıyor. Yağmurun dinmesini beklemiyorum. Hesabı şekerlik altına bırakıp, biraz evvel izlediğim insanların arasına karışıyorum..."

Onsekiz nisan ikibinbir tarihini atmışım bu yazının altına. Ankara'nın o bilindik bahar havalarından birinin daha tanıklığını, yazıya dökmüşüm.

"Bahar geçiyor ve biz göçüyoruz" diyor Cemil Meriç.

Evet, baharlar geçiyor ve biz göç mevsiminin hüznüyle geçen günlerin hüznünü birlikte yaşıyoruz. Günlerin eteğinden tutup, bırakmak istemiyoruz, gitsin istemiyoruz. Lakin sürüklenip duruyoruz ardı sıra gidenlerin.


Yorgunum. Gözkapaklarım son direncinde. Uykunun sükûnetle bezeli koynuna göçecek birazdan. İçimizdeki hüzne göç de, tıpkı böyle uyur gibi sâkin, sessiz ve derinden olacak.

Her bahar yağmur yağacak, her bahar devam edecek göçüp gitmeler...


Mahmut ÇETİN


ALERDE

8.02.2008

olmuş olmazdı hiçbir şey
Sen olmasaydın
ben olmasaydım eğer
olmuş sayılmazdı hiçbir şey

Sen dememle
Sana sınır çizmem de senden
sınır çizmemin küstahlığını bilmem de
ama yine
ben demiş olmam da Sen

bu nasıl bir iş böyle
anladım
hem müşahhasım hem mücerred
hem kapkaranlık ışığım

görmeden gördüğüm
görüyorken beni
beni görenin görmesiydi gördüğüm

acziyetim kudret
gaybiyetim varlık
bir noktada sırlanmış bütün boyutlar


Mahmut ÇETİN
'93 Ankara


THE LIGHT OF SHADOW

sevdiğim
devriliyor güneş
devriliyor bedenim
dağları taşır da
bu isyanı çekemez
sıkletim

ah cinnet!
yalnızlığın kızkardeşi
pazarlık değil niyetim
izin ver
gölgende olayım
bir nefes kokun bir katre teselli suyu
dudağından
al
işte gözlerim

sevdiğim
devriliyor bedenim
devriliyor güneş

uzat ellerini
yoksa düşeceğim


Mahmut ÇETİN
04.12.93 Ankara

EY SEVDİĞİM

3.02.2008

ürkek bir ceylan gibisin
hayaller ötesinde ışıklara bürünmüş
bir ney sesi kadar hazin
sesin
yüreğimde kanlı bir öpüş

hayat
girdapta ölçüsüz sevişmedir
acılarla
sükût
bir noktada kuşatılmış hayretin
aksidir
dipsiz kuyularda

aynalarda aradım sesini
düştü peşine ayrılığın
gözlerimin gölgesi

her bahar güle taşındım
gözyaşım yıkadı bedenimi

ey sevdiğim
dinle burda çığlığını yüreğimin

göğsümde buram buram
seher yeli esintisi
zihnimde sen

bir dudaklık yer bırak bana
öpeyim
kalbinden


Mahmut ÇETİN
'91 Ankara



SEVGİLİM


sevgilim, sevgilim, sevgilim
hem sefasın gönlüme, hem elem
bildiğim ne varsa ömrümce
senden gayrısı hep vehim
sevgilim, sevgilim
sevgilim...


Mahmut ÇETİN
'97

Blog Widget by LinkWithin