FEEDJIT Live Traffic Feed

BİR HÂTIRA

13.03.2008

Yine hâtıralar yumağından bir hâtıra meşgûl etti bugün beni.

Uzun zaman oldu. Doksan dört yılının yaz günlerinden biriydi. Şehrin bunaltıcı havasından bir nebze olsun uzaklaşmak, zihnimizi ve ruhlarımızı tabiatın güzellikleriyle süsleyip ağırlıklarımızı üzerimizden atmak gayesiyle, kalabalık bir arkadaş grubu olarak, Kurtboğazı Barajına gitmiştik.

Neşe ve muhabbetle geçen bir yolculuk sonrası baraja vardık. Uygun bir mekân bulup, lâzım olan eşyaları ve dahî erzakı yerli yerince koyuverdikten sonra, herkes toplanıp bir süre oturmuş ve koyu bir sohbete dalmıştık. Neden sonra ben, yanıma radyomu da alıp gölet kıyısında yürümeye başlamıştım. Fazla uzaklaşmadan, ardımdan gelen sese dönünce, dostum Cafer'in de benimle beraber gelme arzusuyla hareket ettiğini görmüş, onu beklemiş ve radyodan yayılan sanat müziği nameleriyle beraber çevrenin güzelliğini seyrederek epeyce bir mesafe katetmiştik.

Büyükçe bir kaya bulup üzerinde oturduk ve radyodan yayılan müziğin güzelliğiyle beraber çam kokularını duya duya, çeşit çeşit kuşların cıvıltısıyla gözlerimizi kapatıp her birimiz kendi içimizde derin hayallere dalmıştık.

Çok geçmeden bir feryat işittim. Biraz dikkat kesilince, az önce yanlarından geçtiğimiz orta yaşlı bir erkek ile on üç on dört yaşlarında bir kızın tuhaf hareketlerle suyun içinde batıp çıktıklarını gördüm. Daha doğrusu epeyce uzak olduğu için net olarak ne yaptıklarını göremedim ama içimden bir ses bana bunun iyi bir durum olmadığını söylüyordu. Birkaç saniyelik bir tereddütün ardından hemen Cafer'e seslendim ve onun da bakmasını istedim. Cafer onlara sırtı dönük bir halde idi.

Daha fazla beklemeden koşarak yanlarına gidince, hadise net olarak ortaya çıktı. Küçük kız suya girmiş ama ya iyi yüzme bilmediğinden yahut mile saplanmış olduğundan, çırpınıp duruyor, başı suya batıp çıkıyor ve kolları havada çırpınıp duruyordu. Babası olduğunu düşündüğüm şahıs da telaşlı bir şekilde suya giriyor birkaç adım attıktan sonra tekrar geriye dönüyordu. En sonunda kıza ulaştı ama iş daha da kötü oldu. Çünkü kızcağız can havliyle babasına sarılınca, bu defa her ikisi de suya batıp çıkmaya başladı.

Ben daha fazla vakit kaybının her ikisinin de hayatlarına mal olacağını anlayınca, hemen kemerimi çıkardım. Bir ucunu Cafer'e verdim ve suya girdim. Lakin kazazedeler başlarda pek açıkta değilken, şimdi kıyıdan epeyce uzakta idiler. Ne kadar uzanmaya çalışsam da, elimi babanın eline yetiştiremedim. Neyse ki, bizim gibi gezmeye çıkmış olan bizden birkaç yaş büyük bir arkadaşımız durumu gördü. Kıyıdan Cafer'in elini tutarken, Caferle benim bağımı da kemer sağlıyordu. Son bir gayretle uzandım. Su burnuma kadar ulaşmıştı. Ayağımın altından taşların kaydığını, yer yer mile battığımı hissediyordum. Nihayet elinin ucundan tutuverdim ve olanca gücümle çektim babayı.

Yavaş yavaş daha sığlığa doğru ilerlerken, baba kendini emniyete alınca onu bıraktım ve kızı yakalayıp sudan dışarıya Caferle beraber çıkardım. Her ikisin de yüzünde ölümün kıyısından dönmüş olmanın o tuhaf şaşkınlığı ve korkusu rahatlıkla görülüyordu.

Her ikimiz de kazazedeleri kontrol ettik. İyi görünüyorlardı. Hatta bir iki dakika sonra, baba kızına bağırmaya başlamış, kız ağlamış ve arkalarına bile bakmadan öylece uzaklaşıp gitmişlerdi. Tek kelime etmeden. Yüzümüze bile bakmadan.

Cafer ve ben de tek kelime etmedik. Sadece birbirimizin yüzüne bakıp öylece durduk kısa bir süre. Daha sonra ıslak elbiselerimle, su dolu ayakkabımın içindeki suyu bile boşaltmadan öylece, grubun bulunduğu mekâna doğru yürüdük.

Tek kelime etmeden. Radyoyu kapatarak.

Bu hadise beni bayağı etkilemişti. Çünkü, insanın karakterinin en net olarak ortaya çıktığı zamanın, tehlike anlarında olduğunu çok iyi kavramıştım. Ve bu hâdise sonrasında, insanların karakterini kavrama hususunda bir meleke oluştuğunu hissettim kendimde.

Tuhaf ama öyle.

0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin