FEEDJIT Live Traffic Feed

MEHTERÂN BÖLÜĞÜ! GAZZE'YE!

17.01.2009



Bugün Gazze'de gayri insanî ve ahlâkî biçimde ve şeneatle devam etmekte olan kıyımı bir şekilde durdurmaya gücü yetmeyen alem-i islâmın, biraz da geçmişine göz atması gerekmez mi?


Nice azim ve kavî düşman ordusunu, bu milletin aziz ordusu, sadece silah kullanarak mı mağlub etmiştir? Yoksa, kimi zaman silahlardan daha müessir başkaca kuvvetleri olmuş mudur?

Elbette!

Mesela, yiğitlerin canlarını fedâ etmekte yarıştıkları anlarda, ulemâ ve meşâyih ve dervişân ve garibân ve ağzı süt kokan bebeleri kucaklarında analar da, saf gönüllerle Allah-u tealaya niyaz etmekten geri kalmamışlardır.

İstanbul'un fethi esnasında, Akşemseddin hazretlerinin yüzünü topraklara sürdüğünü, ve bu halde yakarışını Mevlâya ilettiğini hepimiz bilmekte, okumaktayız. Yüzlerce, binlerce gönül erinin top seslerine, kılıç şakırtılarına, ok vızıltılarına, hep bir ağızdan ve gönülden 'Allahu Ekber' nidalarını kattıklarını ve...

tüm bu seslerden daha baskın bir şekilde de, Mehteran Bölüğü'nün var gücüyle Osmanlı'nın mehabet, şevket ve salâbetini izhâr edip, küffârın kalbine de korku, hayret ve dehşet hislerini kazıdığını hep okuduk hep dinledik.

Öyleki, düşman askerleri, morallerini altüst eden, yüzlerce davul ve yüzlerce zurnadan çıkan çıldırtıcı, kahredici, ezici, delirtici, parçalayıcı bu sesi durdurmak için, ilk önce mehterân bölüğüne saldırır olmuştur savaşlarda.


Damarında bir damla da olsa Türklük bulunan her insanın, hele de Hücum Marşını dinleyip de, yerinde sakin durması mümkün mü? Hemen şevk ve aşkla dolan, hemen heyecana bürünen cisminin, kabaran göğsünün, maziye akıp giden ve ah çektiren hislerle hemhal olmaması mümkün mü?

PEKİ BUGÜN,
BU MUHTEŞEM SİLAHI, NEDEN GAZZE'DE KULLANMIYORUZ?


Her türden mekanlarda çalıp duran mehter takımlarının, bu takımları meydana getiren eşhâsın, ve dahî her türlü çözüm yollarını düşünüp taşınan herkesin, aklına neden gelmez bu muhteşem silah?

DÜŞÜNÜN!

Teknik imkanlar sonuna kadar kullanılsa, en mâhir elemanları bir araya getirilip yepyeni ve tek büyük bir Mehterân Bölüğü teşkil olunsa, İsrail'in tüm sınırlarının dört bir yanına gerekli ekipman ve teknik donanım kurulsa, gayet yüksek sesle HÜCUM MARŞI bu bölük tarafından icrâ edilse, aralıksız...
gece ve gündüz...
durmaksızın...

NE OLUR DERSİNİZ?

Allah'ın izniyle, bu küffâr gürûhun hali perişan olacaktır. Ben buna eminim. Öyleyse,

MEHTERAN BÖLÜĞÜ,

HAYDİ GAZZE İÇİN...

YA ALLAH!





4 yorum:

Adsız dedi ki...

Mahmut Bey, merhaba.

Çok ince düşünülmüş bir fikir. Şunu da eklemek istiyorum: Yahudiler aslında o kadar ödlek bir millettir ki, değil Mehteran, Nemrut'a musallat olan sineği göndersen mağlup olacaklar... Teknolojik üstünlükleri olmasa orada hiçbir halt edemeyecekler. Hem teknolojik üstülükleri var da noldu. Güney Lübnan'da Hizbullah'a, şimdi Gazze'de Hamas'a karşı ne tür bir üstünlük sağladılar? Barbaros Hayrettin Paşa'nın deyimiyle konuşacağım: Şimdilik İslâm ümmetinin sakallarını doğrasınlar bakalım.

Adsız dedi ki...

ilginç bir tespit.Allahın izniyle ne zamanki silkinir bu zulme dur der islam alemi o gün israil de layık olduğu belayı bulacaktır.

mahmut çetin dedi ki...

Teşekkürler Süleyman Bey,

yorumunuz ve takibiniz için.

Biz inanırız ki, "güneş elbet doğacak. Mühim olan güneşin doğuşu esnasında bizim uyanık olup olmadığımız."

Hem ferd ve hem cemiyet açısından, seher vakti, güneş daha ufku boyamamış iken, tüm diriliğimiz ve kudretimiz ve berrak zihinlerimizle, onu ayakta ve gözlerimiz alabildiğine açık, zinde, kaslarımız gergin, heybemiz gerekli olanlarla lebaleb dolu, dudaklarımızda marşlarla,

yani tam emir mûcibince,
karşılamamızdır.

Yoksa,
Cibril'in de mâlumudur doğacak olan, iblisin de.

Hatta, henüz döl yatağına düşmemiş tüm tüm zîhayatın da..

Tekrar teşekkürler...

mahmut çetin dedi ki...

Merhabalar yusufunalemi,

Yorumunuz için teşekkürler.

Maalesef, böylesine hassas bir mevzu da bile, tüm yapıp etmelerimiz, bağırıp çağırmak, birkaç kuruşu ilgili hesap numaralarına yatırmak, ağlayıp sızlamak, ah vah etmekten öteye gidemedi.

Faraza, içimizden herhangi biri, bu topraklarda yaşayan, kendi hal ve şartları o bölgedeki halin ayniyle vuku bulsa şu an,

yani, mesela, çocuğumuzun parçalanmış ceset parçalarını toplayıversek yıkıntılar arasından,
yani, mesela, kendi parçalanmış bedenimizi kendi diri açık gözlerimizle izleyiversek,
yani, mesela, kendi eşimizin yahut dostumuzun yahut annemizin yahut babamızın bedeninden fışkıran kanının durdurmak için elimizde hiçbir imkan olmasa,

yani, mesela,
bir GAZZE'de
bizim yaşadığımız mekân olsa,
tahayyül etsek aynen,
....

"ateş düştüğü yeri yakar" demiş büyükler...
doğru, lakin eksik...
ateş eğer düştüğü yerde kalırsa yakar...
ve eğer ateş düştüğü yerde ise ve yakıyorsa,
o ateşi söndürmeyenler
düştüğü yerde tutanlar
seyredenler
zannetmesin ki
kendileri berîdir yanmaktan...

bazen koca ormanları, koca şehirleri yakıp yok eden tek bir kıvılcımdır.

ateşin düştüğü yerden de muhakkak kıvılcımlar yükselir, sıçrar, yayılır en beklenmedik şekilde, zaman ve mekanda...

Allah affetsin...


Tekrar teşekkürler...

Blog Widget by LinkWithin